“Son Yaptığın İş Kadar İyisin!”

Mülakat Kahvesi’nin konuğu sektöre geç adım atmasına rağmen, birçok yaratıcılığın sınırını zorlayan projeye imzasını atmış olan ve başarısı ile Mediacat’in Under 30’una giren Titrifikir’in değerli Metin Yazarı Çağrı Yıldırım…

Cennet Şahin
Halklailiskiler.co – İçerik Editörü

Merhaba Çağrı Bey, Mülakat Kahvesi’ne hoş geldiniz. Kısaca kendinizden ve Fikir Yazarı olduğunuz Titrifikir’den bahseder misiniz?

Hoş buldum. Şanslı bir çocukluk geçirerek mahalle kültürüyle büyümüş, oradaki mahalle maçlarından başlayarak hep hırslı, genelde sessiz ve bu sessizlikten dolayı çok iyi bir dinleyici, liseden sonra üniversiteye gitmeyip bilgisayar donanımı odaklı işlerle hayatın sillesini yiyerek aklı başına gelen, daha sonra üniversitede Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünü burslu okuyup fakülte üçüncüsü olarak mezun olmuş, fikir yazarı olarak hayatına devam eden biriyim.

Titrifikir’e gelirsek, benim için daha şimdiden hayatımın büyük bir bölümünü kaplayan bir yuva, bir okul diyebiliriz. Stajyerlikten başlayarak yaklaşık 4-5 yıldır buradayım. Sektöre biraz geç girdim, 26 yaşlarında falan. Bu açığı kapatmak için ekstra çalışmam gerekti. Hırsım ve yuvam yardım etti, yaklaşık 1-2 sene sonra Mediacat’in Under 30’una girebildim.

Bunun en büyük nedenlerinden biri, burada en alt kademeyle en üst kademe arasında bir mesafe yok. Ben stajyerken bir metin yazarından çok, bir kreatif direktörden birebir öğrendim her şeyi. Zaten kendisi de bütün başarılarımın en büyük sebebidir. Beni ben yapan Özgür Akpınar’ı, sonsuz teşekkürlerimle anıyorum.

Klasik bir soruyla devam edelim. Yazmaya nasıl karar verdiniz ve bu işe nasıl başladınız?

Yazmaya değil de reklamcılığa nasıl karar verdiğimi anlatayım. Korkmayın Mad Man’i izledikten sonra karar vermedim buna.

Aslında üniversiteye girmeden önce aklımda hep gazetecilik vardı. Spor dallarının her birini sevdiğim ve küçükken yaptığım için gazetelerin o kısmına bir kapak atarım diye düşünüyordum. Ama kafam hala karışıktı. Tercihlerimin çoğunu da bu yönde yapmıştım. Arada bir tane halkla ilişkiler ve reklamcılık yazmıştım. O denk geldi şansa. Üniversite hayatım boyunca da halkla ilişkiler kısmında daha fazla eğitim gördüm. Gel gelelim son sene staj yapma zorunluluğundan dolayı bir yer bulmam lazımdı. Son gün bir tanıdık vasıtasıyla McCann’e girdim. Ne yazarlık biliyorum, ne çizerlik… Reklamcılıkla alakalı sıfırım.

30 günlük staj sürecim içinde, hırsım sayesinde reklamcılığın büyük bir kısmını duydum. Duydum diyorum çünkü herkes giderdi, ben son kişi çıkana kadar çaktırmadan çalışıyormuş gibi yapardım. Bu sırada insanları dinlerdim. Biri “Brief’e baktın mı?” derdi. Brief ne demek diye bakardım. Biri “Şu reklamı gördün mü packshot’ı çok iyi.” derdi. Hemen packshot’ı Google’lardım. Staj sürecim bitti. Beni orada tutmaya çalıştılar ama global ajansın global kısmı, 3 gün ajansa gelip 2 gün okula gitmeme razı olmadı. İyi ki de böyle oldu. Daha sonraları bir staj arayışım yoktu. 3-5 ay sonra oradaki bir çizer (Selen Sarı) benimle iletişime geçti. O zamanlardan beni takip edip memnun olduğunu ve Titrifikir’e gelip staj için görüşebileceğimi söyledi. Ne CV var, ne başka bir şey. Sadece referansla gittim, elim boş. Özgür Ağabey ile ilk orada tanıştım. Galiba kanlar kaynadı. CV’si bile olmayan birine Pazartesi gel başla dedi. Başlayış, o başlayış!

İyi ve ses getiren bir içerik oluşturmak için sizce olmazsa olmazlar nelerdir?

Doğru işi, iyi işe tercih ederim ben. Önce doğru işi yapmak gerekir. Ses getirme kısmı, biraz müşterinin inisiyatifine bağlı bence.

Müşteriniz sizi ne kadar serbest bırakıyor? Mesela Burger King’in Whopper Sacrifice işi kadar serbest bırakıyor mu ya da Lipton Ice Tea’ye Kolaya Kaçma kampanyası yapacak kadar güveniyor mu?

Türkiye’de iyi sesler çıkarıp sonuç alan ne kadar reklam oldu ki? Ses getirme bence her zaman iyi sonuçlar vermez. Ne kadar çok ses çıkarsa bir o kadar da anti sesler çıkar. Tabii ki ses getiren işler yapmak herkesin hayalidir. Ama amacı olmamalı.

Steve Hayden’ın, benim düşüncemi özetleyecek şöyle bir yaklaşımı var.

“Eğer iyi kazanan bir reklamcı olmak istiyorsanız müşterinizi memnun edin. Eğer ödül kazanan bir reklamcı olmak istiyorsanız kendinizi memnun edin. Mükemmel bir reklamcı olmak istiyorsanız hedef kitleyi memnun edin.”

Ben üçüncü şıktan yanayım.

Bazen çok kısa sürede içerik üretmemiz gerekiyor. Anlık gelişen durumlarda siz ajans olarak nasıl hareket ediyorsunuz, nasıl tepkiler veriyorsunuz?

Omuz omuza veriyoruz. Kafa kafaya düşünüyoruz.

Ne kadar bu duruma karşı çıksak da sektörde her zaman bu tip işler olabiliyor. Kabullenilmiş bir durum. Önemli olan hızlı kararların yanlış sonuçlara yol açmasını önlemek. Bu da ilk cümlemde söylediğim gibi takım olabilmenin ve açığını kapatacak yol arkadaşlarına sahip olabilmenin önemiyle ilgili bir durum.

Tabii ki çözümcül yaklaşabilmek de tecrübeyle doğru orantılı. Anlık bir olay gelişiyorsa anlık çözümler bulmak için kaslarınızı o yönde geliştirmeniz gerekir.

Tek kelimeyle sektörünüzü ve işinizi tanımlamak isteseydiniz bu kelime ne olurdu? 

Ben pek duygusal bir insan değilim ama aklıma ilk olarak “AŞK” geldi. Benim için bu diyebiliriz.

Rasyoneli de şu şekilde; çok sevmezsen asla yapamazsın. Ne kadar fazla isyan etsen de onsuz yapamazsın. Yapamazsın, seni üzer, tekrar denersin. Çok mutlu olursun, bir anda üzülürsün. Sonunda sevmekten yorulursun. Ve aşkın süresi bellidir. Tıpkı sektörde yaş olarak 50+’ın pek kalmadığı gibi. 🙂

Son olarak sektörümüzdeki yeni nesil iletişimcilere ve genç meslektaşlarınıza önerileriniz ve söylemek istedikleriniz…

Sektöre ilk defa giren herkese, “Direkt uzaklaş bu işten!” denir genelde. 🙂 Ben öyle demeyeceğim.

Sevin! Ne kadar sevdiğinizi ölçün. Yapıp yapamayacağınıza değil, sevip sevemeyeceğinize bakın.

Pes etmeyin! Hani üniversite sınavı için şöyle bir söz vardır ya; bir soru daha doğru yaparsan bin kişinin önüne geçersin. Burada da benzer bir durum var. Çok çalışıp öyle bir iş yaparsın ki bin kişinin önüne geçersin. Titrifikir’in duvarlarında asılı bir sözdür bu aslında. Son yaptığın iş kadar iyisin!

Dinleyin! Çok iyi dinlemeniz lazım. Öğreteni, müşteriyi ve hedef kitleyi.

Siz olun! Son olarak da bir reklamcıdan ne kadar ilham alacak olsanız da “Siz siz olun; siz olun!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Yazılar