Bu haftaki DM’den sohbetimizde Markaevi PR Ajansından Yıldırım Gülsever ile ajansla tanışma hikayesini, marka yönetme sürecini, değişen pazarlama iletişimini ve çok daha fazlasını konuştuk. Keyifli okumalar!
Cennet Şahin
Halklailiskiler.co – İçerik Editörü
Yıldırım Bey, 2004 yılından beri kreatif pazarlama iletişim çalışmalarını icraa eden bir ajansta çalışıyorsunuz, Markaevi Ajans’ı ile nasıl tanıştınız ve tercihinizi etkileyen kriter neydi, kısaca bizlerle paylaşır mısınız?
İlk iş deneyimim üniversiteden sonra 2011 yılının sonlarında Rafineri Reklam Ajansı’nda oldu. Burada daha çok event kısmında müşteri ilişkileri, tasarım ve saha işlerinden sorumluydum. 9 aylık bir deneyimin ardından departmanın kapatılmasıyla ayrılıp, bu boş süre zarfında askerlik konusunu aradan çıkardım. Reklam, iletişim ve pazarlama işlerinin içerisine girince bu sektörden devam etmem gerektiğini düşündüm. 2014 yılının Ağustos ayında Markaevi ile yollarımız kesişti. Özellikle bu işlerin stratejisine kafa yoran bir ajans olması beni etkiledi. PR tarafında açıkçası ilk deneyimimdi ve bunu doğru yerde işin temeline inerek öğrenmeyi istedim. Tecrübesiz olmama rağmen bana güvenen müdürümün sayesinde hızla yol kat ederek bu zamana kadar birlikte geldik. Ben değil Markaevi beni tercih etti diyelim.
Markaların danışmanlığını ve iletişim çalışmaları yapan bir ajans olarak bir Marka Yöneticisi’nin önceliği müşteri mi yoksa ajans mıdır?
Ajansın menfaatlerini göz ardı etmeden müşteri önceliklidir. Sonuçta danışmanlığını ve iletişimini yaptığınız markaların sizden beklentileri var. Tabi ki eforunuzu onlar için harcıyorsunuz ve önceliklerinizi onlara veriyorsunuz. Fakat bağlı olduğunuz ajans sizin geleneğinizdir ve oradaki varlığınızla markaların gözünde bir yerdesiniz. Ajansı temsil ettiğiniz için menfaatlerini düşünüyorsunuz ve bir önceliği var. Ama müşteri her zaman en büyük önceliği alır. Ama ajans kültüründe olmayan istekler söz konusu olduğunda tabii ki ajans öncelikli olabiliyor.
Değişen pazarlama iletişiminde ürün öneminin yerini müşteri aldı ve bundan kaynaklı çalışmalarınızda değişim nasıl oldu, biraz açıklar mısınız?
Markalar için müşteri artık kral ve kimi tercih edeceğini çok iyi biliyor. İletişim çağındayız her şeye tek tıkla ulaşıyoruz. Markalar genel olarak insanlara doğru dokunabildiği zaman onların vazgeçilmezi olabiliyor. Bu bağlamda sosyal sorumluluk projeleri de marka imajı için büyük önem taşıyor. Bilgiyi cebimizde taşıdığımız bu dönemde ürün tabi ki önemli insanlar bir ürünü alacağı zaman en ince ayrıntısına kadar inceleyip diğer markalarla kıyaslıyor. Fakat günümüzde farklı hassasiyetler de çok önemli. Örneğin; ne kadar kaliteli ürün olursa olsun onun doğaya, çevreye ve hayvanlara zarar verdiği ortaya çıktığında insanlar direkt markadan vazgeçebiliyor. Genel marka imajını doğru strateji ile planlayarak hedef kitlenize ulaşırsanız tüketicinizle bağ kurarsınız. Fakat en ufak bir hata da vazgeçilme riskiniz çok yüksek.
Biz ürün iletişimini tabi ki yapıyoruz, fakat insanlar direkt reklam kokan bir içerikten ziyade, bilgi verici içeriklere daha önem gösteriyorlar. Pazarlamayı insanlara bilgi vererek, ilgisini çekecek içeriklerle yapmak ya da ürünü aldıklarında bir şeylere katkı sağlayacağını düşünmelerini sağlamak günümüzde çok önemli.
Yıldırım Bey, 21.yy’ın görmediği salgın hastalıkla mavi gezegenimiz 1.5 yıldır savaşıyor ve hayatımız tamamen değişmek zorunda kaldı. Bu süreçte mesleğimizin sorumluluğu ve değerinin daha fazla arttığı düşüncesindeyim. Sizce, nasıl bir değişim oldu ve bu değişimin etkileri nasıl oldu, ülkemiz ve markalar kriz iletişimini yapabildiler mi?
Pandemi tüm sektörleri kuşkusuz derinden etkiledi. Bazı sektörleri olumlu etkilerken bazılarını maalesef yerle bir etti. Böyle olunca da tabi markaların birçoğu kriz iletişimi yapmak zorunda kaldılar. Kriz sanıldığından uzun sürdüğü için de bu stratejiyi kararlılıkla devam ettirmeleri gerekiyor. Markalar krizi yönetmeye çalışırken bir taraftan da geleceği ön görmek zorundalar. Bundan sonra değişen dünyada konumlarını nasıl alacakları konusunda stratejiler geliştirmeliler. Hem dünyanın değişimi hem de Z kuşağının daha etkin bireyler haline gelmesi markalar için yeni planları masaya yatırmayı gerektirecek.
İletişimin öneminin daha arttığını gözlemlediğimiz pandemi döneminin ilk başlarında özellikle markaların iç iletişimi konusuna yoğunlaştık. İç müşterilerin belirsizliği yöneten liderleri olduğuna dair güven vererek başladık. Daha sonra da kriz iletişim stratejileri hazırladık. Ne yapılmasından çok ne yapılmaması gerektiğine dair görüler sunduk. Araştırma firmalarıyla çalışarak olanı biteni müşterinin gözünden daha sık takip ederek yeni dönem stratejileri geliştirdik. Şimdi de uygulamalarını yürütüyoruz.