Bunlar hep PR!

Tüm dünyayı derinden sarsan Kovid-19, ülkemizi de aynı oranda etkiledi. Sürecin en başında Çin’den gelen haberlere ara ara göz atıp işimize gücümüze tekrar odaklanırken, birdenbire aynı sürecin içerisinde buluverdik kendimizi. Bir anlamda yavaş yavaş ilerleyerek, kendini göstererek Türkiye’ye ulaşan Kovid-19, bir anlamda da tüm toplum üzerinde ani bir şok etkisi yarattı.

Kurumsal İletişim Danışmanlığı tarafında biz iletişimciler bu yeni dalgaya hazır mıydık? Sanırım değildik. Geçmişten bugüne bizimle yolculuk eden firmalarımız yani müşterilerimiz için pek çok kriz iletişim planı hazırladık, senaryolar yazdık, çözümler ürettik; ancak tüm dünyayı bu denli etkileyebilecek, ekonomik dengeleri böylesine alt üst edebilecek, dünya düzenini aniden değiştirebilecek bir olguya hazırlıklı değildik. Distopyalar yalnızca filmlere ya da kitaplara özgü değilmiş.

Koronavirüs bize çok şey hatırlattı ve hatırlatmaya da devam ediyor. Petrolü dünyadaki en önemli meta olarak konumlandırmamamız gerektiğini, Avrupa ülkelerinin zihnimizde büyüttüğümüz kadar ileri medeniyetler olmadığını, insanoğlunun yani bizim doğanın ve evrendeki diğer canlıların üzerinde ne denli kötücül bir iktidar kurduğumuzu, sağlığın her şey olduğunu… Yeniden hatırladık.

Tam bu noktada, geçtiğimiz günlerde katıldığım bir online eğitimide profesyonel koçun söylediklerini paylaşmak istiyorum. Şöyle söylüyordu: “Öncelikle Kovid-19 hastalığının semptomlarına bakmakta fayda var. Belirsizlik içerisindeyiz ve bunun getirdiği korkularla yüzleşiyoruz. Bunu bir metafor olarak tanımlayalım. Hastalık akciğere yerleşiyor ve ağırlıklı olarak yaşlıları ve kronik hastaları vuruyor. İlk olarak akciğeri ele alalım. Akciğer, yaşama bağlantımızla ilgili bir organ; çünkü bizi yaşama bağlayan temel faktör, nefes. Bu organ manevi duyguları temsil ediyor. Hastalığın akciğerde olması, maddeye takılı kalmış insanın gerçekte neyi önemsediğini bulması gerektiğine işaret ediyor. Nefes yaşam ile bağlantılı ise manevi bağlantılarımızı güçlendirecek yöntemler bulmamız, yaşamla görünmez bağımızı neyin üzerine kurduğumuzu gözden geçirmemiz gerekiyor. İkinci olarak yaşlılık ve kronik hastalık kavramlarını düşünelim. Hastalık yaşlı ve kronik hastaları vuruyor. Bunun bize söylediği şey ise şu: ‘Artık işe yaramayan, bugün işlevsel olmayan, dünde bırakılması gereken her şeyi geride bırak.’ İşte virüs, maddi ve manevi olarak bunlara tezahürü olarak ortaya çıkıyor.”

Konuşmayı dinlediğim andan itibaren ben de bu kavramlar üzerine yoğunlaştım. Virüsün insanoğluna bir mesajı olduğu fikrine sıcak bakmaya başladım. Ve evet, biz pek çok şeyi görmezden gelmeye ya da terk etmeye başlamıştık. Buna rağmen maneviyatımız, duygularımız, düşüncelerimiz özünde bizi hep tek bir odağa doğru çekiyordu; basit olanla mutlu oluyorduk, doğayı ve temiz havayı seviyorduk, üretmeyi, kendimizi gerçekleştirmeyi ve sevdiklerimizle birlikte olmayı arzu ediyorduk.

Bütün bunları niçin mi anlattım? Bireysel olarak bu tür duygu ve düşünceler içerisindeyken, iş hayatımıza söz konusu fikirleri entegre edip yeniden düşünmemizi gerektiren bir süreci deneyimliyoruz. Evlerimizde kaldığımız şu son dört haftada bile çok şey değişti. İletişimi online yürütmeye başladık, toplantılarımızı, planlarımızı, projelerimizi, her şeyi yeniden yapılandırdık. Kriz iletişiminin ve sakin kalabilmenin önemini daha güçlü bir şekilde gördük. Bu dönemde iletişimde pozitif yönlendirmelerin, net ve açık olmanın, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmenin, salt marka değil toplum yararına odaklanmanın, ne olursa olsun susan ve görmezden gelen değil konuşan ve fikir üreten tarafta olmanın, çalıştığımız sistemlerin, kurduğumuz düzenin zamanın gerekliliklerince değişmesi ve dönüşmesi zorunluluğunun önemini anladık. Hatırlamamız gerekenleri hatırladık. Gözden geçirmemiz gereken değerleri gözden geçirdik.

Sektörümüz, son yıllarda çekilen filmlerle (Örneğin sevgili Cem Yılmaz’ın Pek yakında filmi), sıklıkla tekrarlanan ‘algı yönetimi’ kavramıyla, ‘bunlar hep PR’ gibi cümlelerle bir ölçü daha bilinirliğe kavuşmuş olsa da, çok uzun zamandır kendi içinde bir kriz yaşıyor aslında. Medyanın içinde bulunduğu durum, dijitalleşme ile geleneksel PR’ın nasıl bir dönüşüme uğrayacağı konusu, yayınların içerikten çok reklam politikalarına yoğunlaşması, sürekli üretimin talep edilmesi ancak günün sonunda tek bir cümle ile saatlerinizin, günlerinizin, hatta haftalarınızın çöp olması gibi süreçleri tüm sektör yaşadı ve yaşıyor. Şimdilerde bir tarafta kurumsal iletişim kavramından uzak işletmelerin ajanslar üzerindeki tutum ve davranışlarının ne olacağı sorusunun cevabı ile geçirdiğimiz günler yaşıyoruz. Diğer bir tarafta ise kurumsal iletişimin süreçlerinin doğru yönetilmesi gerekliliğinin bilincinde olan markalar arı gibi çalışmaya devam ediyor. Aslında kolay vazgeçilen ama etkin iletişimi kurabilmek noktasında gerçekten bulunduğunda da terk edilemeyen bir yerde duruyor PR ajansları.

15 yılını sektöre vermiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki müşteriler ile yakın diyalog halinde bulunmak, empati kurabilmek, ‘bir ve bütün’ olabilmek son derece önemli. Kar etmeye odaklanmaktansa hayatta kalmaya bakmak, kriz olarak tanımlayabileceğimiz her durumu iletişimin gücüyle bertaraf etmeye çabalamak ana gayemiz olmalı. Çalışanlarımız kıymetli olduklarını, ‘birlikte ve güçlü’ olduğumuzu her zamankinden daha fazla hissedebilmeli. Fedakarlık yapılması gerekiyor ise en tepeden en aşağıya kadar yapılmalı; dürüstlük ve şeffaflık esasıyla…

Velinimetlerimize gelecek olursam…

Her kriz içerisinde fırsat barındırır; bu havayı koklayabilmek ise başarılı liderlerin ve pazarlama ekiplerinin vasfı olmalıdır. Kriz dönemlerinde tüm tüketiciler ve üreticiler tanıdığı, bildiği hatta ‘Love Mark’ haline gelen markalardan haberdar olmak ister. Hâlihazırdaki böylesi bir dönemde hedef kitlenizle kesintisiz iletişim halinde olmak ve toplum bilinciyle hareket ettiğinizi her kesime duyurmak sizi güçlü kılar. Rakipleriniz ve/veya diğer sektör oyuncuları alandan çekilmişler ise -ki bu muhtemel- sizin oyun alanınız çok daha açılmış olur; reklam harcamalarınız krizin etkisi ile kısıtlansa da rakiplerinizin yokluğuyla boşalan sahada görünürlüğünüz artar. Kampanyaları, ürün iletişimi stratejilerini ve benzeri aksiyonları kastetmiyorum tabii ki.

Kriz elbet son bulacak. Ve son bulduğunda da krizden en az hasarla ayrılmak en büyük başarı olacak. Ve bu da doğru, etkili ve güçlü bir kurumsal iletişimle yani süreç yönetimiyle mümkün olacak.

“Ne var canım hep PR bunlar” demeyeceğiniz, iletişimin gücünün derinden hissedildiği güzel ve sağlıklı günlere…

Güneş Özkan
Brandworks İletişim Danışmanlığı
Ajans Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Yazılar