Pandemi süreci iş hayatlarımızı, sosyal yaşamı etkilediği kadar hiç kuşkusuz eğitimi ve çocukları da etkiledi. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığımız bir günde belki hiç olmadığı kadar buruk bir bayramı okullardan, gösterilerden ve şehir meydanlarındaki çoşkulardan uzakta kutluyoruz ve o çoşkulu günlerin gelmesini hiç olmadığı kadar diliyoruz. Ülkemizin önemli eğitim kurumlarından GEO Koleji Kurumsal İletişim Direktörü Atakan Naçar ile pandemi sürecindeki eğitim planlaması ve eğitim iletişimi konusundaki görüşlerini sorduk, keyifli okumalar ve nice çoşkulu bayramlar!
Bilal Boğa
Halklailiskiler.co
Yayın Yönetmeni
Covid-19 süreciyle birlikte kurum olarak nasıl bir süreç yönettiniz?
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 ile mücadelede; öğrencilerimizin, velilerimizin, öğretmenlerimizin ve çalışanlarımızın güvenliği ve sağlığı en büyük önceliğimiz. Haberlerin kamuoyuna yansıdığı ilk günden itibaren, Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü gibi yetkili mercileri ve gelişmeleri yakından takip edip; gerekli tüm önlemleri alarak, günlük bazda çalışmalarımızı yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.
İlk önlemimiz, okul içinde ve sahada gerçekleştirdiğimiz tanıtım etkinliklerini iptal etmek oldu. Eş zamanlı olarak, öğrencilerimizden çalışanlarımıza, Covid-19’dan nasıl korunabilecekleri konusunda, resmi mercilerin yaptığı açıklamalar çerçevesinde, neler yapmaları ve yapmamaları odağında iletişim çalışmaları gerçekleştirdik.
Covid-19, her şeyden öte temel yaşam unsurumuz, sağlığımız için büyük bir tehdit oluşturmakta. Bu tehdit bir kurum çatısı altında gözükebilecek bir krizden de öte bir kaos. Bizler de GEO Koleji olarak bu konu çerçevesinde çeşitli kriz senaryoları oluşturarak ilgili iletişim planlarımızı hazırladık. Öte yandan, kurum fark etmeksizin tüm insanlar bu kaos ortamında sağlık ve yaşantıları ile ilgili en insancıl duygulardan biri olan endişeye kapılmaya ve kaygı duymaya başladılar. Bu endişe ortamını da kurumsal çatı altında yönetmesi gereken kişiler başta iletişimciler ile birlikte üst düzey yöneticiler oluşturmakta. Bu kapsamda kurum içi endişe oranını azaltmak adına, ilgili birimlerimiz ile birlikte öğrencilerimize, velilerimize, öğretmen ve çalışanlarımıza çeşitli bilgilendirmelerde bulunduk, onları dinledik ve sorularını cevaplandırdık. Düzenli olarak bu çalışmalara devam ediyoruz.
Kişisel olarak da şunun da farkındaydım ki artık bu “yeni normal” ortamda, her şey “tamammış” gibi yolumuza devam etmemiz gerekecek. Bunu biraz daha açmam gerekirse; insanoğlu her şarta çok hızlı adapte olabilen bir canlı. Birkaç hafta içerisinde herkes ilgili şartlara uyum göstererek adapte olmayı başardı. Dışarı eldivensiz, maskesiz çıkmadı, günü evde çalışarak ve bilgisayar başında geçirebileceği konusunda hemfikir oldu, toplantılar için saatlerce yolculuğa gerek kalmadan video konferanslar ile çözülebileceğini teyit etti. Bu adaptasyon sürecinin tamamlanmasının ardından artık bizim için normalleşen bu süreçte en çok ihtiyacımız olan diğer unsurlar; motive olabilmemiz ve bunun ötesinde de mutlu olabilmemiz.
Öğrencilerinizle olan iletişiminiz nasıl sürdürülüyor?
Öğrenciler bu sürece en zor adapte olan grup oldu. Başta bu süreci bizim anlamamız ve ardından onlara aktarmamız gerekiyordu. Velilerimiz ve öğrencilerimize yönelik ortak bazı çalışmalar gerçekleştirdik. Sağlık başta olmak üzere eğitim süreçleri veya diğer endişe duydukları konular ile ilgili bireysel veya toplu bilgilendirmeler ve görüşmeler, ilgili birimlerimiz tarafından gerçekleştirildi.
Eğitim konusuna odaklanmamız gerektiğinde ise yine çözmemiz gereken ufak bir pürüz ortaya çıktı. Yaş itibariyle öğrencilerimiz ellerindeki ya da anne-babalarından temin ettiği telefon, tablet veya bilgisayarlarını büyük oranda eğlence içeriği tüketmek veya sosyal medyada vakit geçirmek üzere kullanmakta. Online derslere başlamamız ile birlikte ilk olarak öğrencilerimize ilgili disiplini aşılamamız gerekti ve bu konuda velilerimiz ile birlikte ilerledik. Bu süreci aştıktan sonra karşımıza çıkan diğer önemli unsur olan, öğrencilerimizin motivasyonunu ve mutluluğunu sağlamamız gerektiği konusunda çalışmalara başladık. Öğrencilerimizi ders ve boş zamanlarında öğrenmeye, üretmeye ve araştırmaya ve teşvik ettik. Hem öğretmenlerimizle hem de diğer birimlerimizin yönlendirmesiyle bu süreçler devam etmekte. Öğrenciler ile olan iletişimimiz şu anda biri kapalı devre öğrenme platformu üzerinden (LMS) diğeri ise sosyal medya üzerinden aktif olarak ilerlemekte. Sosyal medyayı onları daha çok motive etmek adına destekleyici unsur olarak kullanmaktayız.
Özel okulların iletişim, tanıtım ve markalaşma stratejilerinde ne gibi değişiklikler meydana geldi?
Bu dönemde özel okullardan beklentinin yüksek olduğunu gözlemledik. Veliler “özel” kelimesinin karşılığını daha fazla sorgulamakta. O yüzden öğrenciden önce velileri uzaktan eğitim sürecine ikna olması gerekti. “Geleceğin Okulu” mottosuyla çıktığımız bu yolda bizler de bu mottonun karşılığını vererek, çok kısa sürede büyük bir başarı gösterdiğimizi düşünüyorum. Özel okullar bir süredir konumlandırmalarını yenilik, teknoloji ve gelecek gibi terimler üzerine kurgulamakta. Bu kurguların gerçek anlamda karşılığının olup olmadığını veliler açıkça gözlemleyebildi. Bu süreçte GEO Koleji olarak eğitim sistemimizin başarısını teyit etmiş olduk. Özel okullar biraz önce saydığım bu üç başlık üzerine iletişim çalışmalarının frekanslarını arttırdı. Okul tanıtımları ağırlıklı olarak dijital mecralarda ilerliyor fakat okul tanıtımının veliler nezdinde bir de bireysel ayağı bulunmakta; birebir veli görüşmeleri. Biz uzaktan eğitime ve çalışmaya başladığımız ilk günlerden itibaren velilerimiz ve veli adaylarımız ile online görüşmeler gerçekleştirmeye başladık, pek çok okulun da bu süre içerisinde ilgili çalışmalara başladığını yada başlayacağını düşünüyoruz. Törenler dahi bütünüyle dijitale taşındı. Biz, Instagram üzerinden, tamamen canlı, öğretmen ve öğrencinin dahil olduğu bir 23 Nisan etkinliği gerçekleştirdik. Bugün özelinde yine pek çok kurum, öğrenci ve öğretmen iş birliğiyle hazırladıkları görsel ve videolar ile bu anlamlı günü kutladığını görüyoruz.
Covid-19 eğitim alanını nasıl etkiledi ve bu krizin ardından etkileri neler olacak
Eğitim için çift taraflı bir iletişim gerekmekte, dersi anlatmakla ders bitmiyor, çocukları sormaya/sorgulamaya teşvik etmemiz gerekiyor, çocukların cevap bulması gerekiyor ki hayat boyu bu öğrenme biçimini alışkanlık haline getirsinler. Ufak yaş gruplarında uzaktan eğitimin biraz sorun olduğu bir gerçek fakat kısa bir süre sonunda bu da rayına oturmakta. Öte yandan diğer yaş grupları için bunun daha kısa sürede başarılı olduğunu gözlemleyebildik. Eğer bu salgın eğitim-öğretim yılı başında başlasaydı, ufak yaş gruplarının adaptasyonu çok daha uzayabilirdi. Şu an ekranlarında tanıdıkları, birlikte öğrenip, oynadıkları öğretmen ve arkadaşlarını gördükleri için sürece yumuşak bir geçiş gerçekleşti. Bu yaş grupları öğretmenleri ile duygusal bağ kurduklarından, aynı ortamda vakit geçirmiş olmaları gerekmekte.
Öte yandan salgın aslında pek çok şeyi farklı yapabileceğimizi bize açık ve net bir şekilde gösterdi. Bunların başında zamandan ve mekandan tasarruf etmek gibi konular da var. Öğrencilerin ve velilerin ufuklarının açıldığı görüşündeyim. Uzun zamandır insanlar uzaktan eğitime farklı bir gözle bakmaktaydı ama şimdi uygulanabilir ve değerli bir şey olduğu hepimiz anlamış olduk. Öğrenmeyi öğrenmiş bireyler, her şart altında; başta kendi eğitimlerini sürdürebilir, daha farklı kaynaklardan, yurtdışı başta olmak üzere farklı kültür ve topluluklardan yararlanabilir ve bunu yaşam şekli haline getirebilir. Ülkemizde ve dünyada “eğitim modelinde zaman ve mekan tarafında bir değişiklik olur mu?” sorusunun cevabını ise ilerleyen aylarda öğreneceğiz diye düşünmekteyim.